
Silverthorne
Lumber Co. v. Amerika Birleşik Devletleri'nde kurulan dışlayıcı yasanın
(exclusionary rule) bir uzantısı, 251 U.S. 385 (1920). 'Zehirli ağacın meyvesi'
doktrini dışlayıcı kanuna çok benzerdir. Bu doktrin altında yaşadışı tutuklama,
arama veya ele geçirilen bulgular mahkemede kullanılamaz. Ama bu doktrin,
önemli istisnalardan üçüne tabiidir:
1.
Yasadışı faaliyetten bağımsız olarak bir
kaynaktan keşfedildiğinde,
2. Ortaya çıkması kaçınılmaz olduğunda,
3.
Bulunan kanıt ve yasadışı faaliyetin
arasındaki ilişki zayıfladığında,
kanıtlar
göz ardı edilmemektedir.
Hikayemizdeki
adam aşırı hız yaptığı için durdurulduğunda aslında alkollü gözükmemektedir ama
sürücü normal tepkiler vermediğinden polis bagajı açtırır. Aslında durum daha
burda başlıyor, alkollü olmamasına rağmen polis sırf davranışlarını tuhaf
bulduğu için izinsiz arama yapıyor. Işi asıl çıkmaza sokan durum, bunun
sonucunda bulunan karısının cesedi ve parmak izlerinin olduğu bıcağın da bulunmasıdır. Eğer
bıcak bulunmasaydı cinayeti bu adamın işlediğine dair kanıtlar olmayacaktı ve
adam itiraf etmedikçe o "suçlu" bulunamayacakti. Ama bazı hukuki
durumlarda, insanlar sırf kendilerinin suçsuz olduğunu bildikleri için bazen
tuzağa düşebilir ve durumu anlattıklarında kendilerini suçlu durumda
bulabilir.
Ortada
bir cinayet ve suç aleti bulunmasına rağmen kanıtların kullanılmaması
gerekmektedir bu etik açıdan kabul edilemez. Ama duruma bakıldığında ise
adam "suçlu" görünmektedir. Bu durumda aklımıza bir sürü varsayım
gelebilir, mesela adamın karısını başkası öldürüp arabanın bagajına koymuş ve
bıcağın üzerinde izlerinin olması da bıcağın adamın evinden alınmiş olması
olabilir veya adam uyuşturucu altında bu cinayeti işlemiş olabilir ama şuanki
durumda adam "suçlu" görünmektedir. Polis, kanıtları adamın
aleyhine kullanmamalıdır. Neden kullanmaması gerektiğini basit bir örnekle
açıklayabiliriz. Mesela bir arkadaşımızla konuşuyoruz ve senaryo veya
izlediğimiz bir filmi anlatıyoruz. Bunun sonuncunda arkadaşımız sesimizi
kaydetse ve olayı anlattığımız bölümü kesip gerçek bir durummuş gibi bunu
polise sunsa bunun polis tarafından kabul edilmesi sonucu çok farklı olaylarla karşı karşıya kalabiliriz. Bu yüzden polisin her
ses kaydını veya delili dikkate alıp insanları suçlaması nereye kadar varabilir? Bu yüzden
yasadışı yolla elde edilen kanıtlar kullanılmamalıdır!
Bu
duruma toplumsal açıdan baktığımızda bir suç işlenmesi sonucunda
etiketlendiğimiz zaman suçlu olmasak bile yakınlarımız, tanıdıklarımız, ailemiz
bile bizi suçlamaya çok yatkın olabilirler. Genelde insanlar olayların yüzeysel
sonuçlarına odaklanır. Bu durumda insanlar otomatik ve kontrollü düşünce
mekanizmalarını kullanır. Otomatik düşünceler bizim bilinçsiz olarak
düşünmeden karar vermemizdir, kontrollü düşünceler ise üzerinde efor sarf
ettiğimiz ve bilinçli olarak yönlendirdiğimiz mekanizmalardır. Günlük hayatta
insanlar genelde otomatik süreci tercih eder çünkü daha kolay ve basittir.
Burada önyargılarımız ve sosyal açıdan hangi konumda bulunduğumuz da önemli bir
konudur. Bazen olay hakkında bir şey bilmesek de bir şekilde söz sahibi oluruz. Aynı şekilde yüksek sosyo-ekonomik durumda olan bir kişi düşük olana göre
durumla daha iyi ve kolay başaçıkabilir çünkü daha fazla mevcut sosyal destek
ağı içerisindedir ve maddi olarak bazı önceliklere sahiptir.
Sonuç
olarak, kanıtlar kullanılmamalıdır, iyi bir soruşturma yapılmadan önce karar
verilmemesi gerekmektedir çünkü çok hızlı verdiğimiz kararlar olayın arka
planını görmemize engel olabilir. Keşke
tüm olaylar böyle yasaları göz ardı etmeden ve her şeyi dikkate alarak polisler
ve yetkililer tarafından sonuçlansa ama bazı durumlarda olaylar çok farklı
çerçevede gelişiyor.